Hz. Ali (r.a) vefatı ve Allah’ın şehadet şerbetini içmesi

Hz. Ali (r.a) vefatı ve Allah’ın şehadet şerbetini içmesi

Hz. Osman döneminde çıkan fitne ve fesat ateşi Hz. Ebu-Bekir, Ömer, Osman, (r.a) dönemlerinde olduğu gibi Hz. Ali zamanında da artarak devam etti.

Hz. Ali (r.a) Bunun için beş Yıl süren halifelik döneminde sukuneti ve huzuru hiç bulamadı. Ve bu fitne ve fesat arasında bir gün Hz. Ali (r.a) vefatı ve Allah’ın şehadet şerbetini içmesi nasip oldu.

Hz. Ali (r.a) beş’ inci senesinde Haricilerle savaşmış ve hepsini dağıtmış. Bunlardan, kin ve nefret dolu intikam ateşiyle yanıp tutuşanlar, gizliden gizliye  zaman zaman bir araya toplanarak, nasıl bir intikam alacaklarını görüşüyorlardı. Sonunda bir plan hazırlamışlardı; Hz. Ali (r.a) öldürmeğe karar verdileri.Hz. Ali’yi , öldürmek için Abdurrahman bin Mülcem’i görevlendirdiler.

Hazret-i Ali’yi  İbnü Mülcem, gizliden görünmeden takip etmeye kollamağa başladı. İbnü Mülcem bir gün karar verdi, ve en uygun zamanı  sabah namazına giderken olduğuna karar verdi.

Bir gün Hz. Ali (r.a) Sabah namazı vaktinde, namazını kılmak ve kıldırmak için yolda giderken İbnü Mülcem önce Halife Hz. Ali’nin geçeceği yolda sessizce  bir anda saldırmak için gizlenir.

 

Hz. Alin’in  beklemediği bir anda arkadan üzerine saldırarak zehirli kılıcını sırtına sapladı.

Hz. Ali’nin yavaş yavaş geldiğini gören İbni mülcem Hz. Alin’in  beklemediği bir anda arkadan üzerine saldırarak Hz.Ali’nin mübarek başına bir kılıç vurdu.Vurduğu yer Hendek savaşında Amr’ın yaraladığı yere denk  geldi; başından yara almıştı, kılıç Hz. Ali’nin mübarek başlarına gömülmüştü.

İbnü Mülcem ,Hz. Ali (r.a) ağır yaralamıştı. Hz. Ali (r.a) durmadan sürekli kan kaybediyordu. Hz. Ali (r.a) O vaziyette olduğu halde bile yanındakilere dönerek seslenir, mescide gidip sabah namazlarını  kılmalarını, sabah namazının vaktini geçirmemelerini söyledi. Sabah namazı kıldırmak için hemen orda yerine vekil tayin etti.
İbnü Mülcem  kacamadı  yakaladılar. Hz. Hasan’ı yanına çağırdı:“Bunun yemeğini yedirip dinlenmesini de sağlayın. Eğer ben yaşayacak olursam bunu ya affederim yada cezasını veririm. Eğer Allah’ın rahmetine kavuşursam, cezasını siz verin fakat kesin olarak benim intikamımı almak için haddini aşmayın Müslümanların kanlarına girmeyiniz.  Zira Allah başkalarının hakkına tecavuz edenleri sevmez” buyurdu.

Müminler Hz. Ali (r.a), “Ya Emirü’l mü’minin, gayet size bir şey olursa şayet kimi halifemi seçelim mi oğlun Hasan’ı seçsek olur mu?” Hz. Ali (r.a) sordular.“Ben bu konuda sizlere ne emrederim ve ne de öneride bulunurum. Siz işinizi daha iyi bilirsiniz. Hz. Muhammed (s.a.v)’in bu meseleyi bıraktığı gibi ben de size bırakıyorum.” dedi.

Hz. Ali (r.a) vefatı ve Allah’ın şehadet şerbetini içmesi yaklaşmıştı. Hz. Ali (r.a) durumu gittikçe ağırlaştı. Sürekli olarak kelime-i tevhid ile ayet-i kerimeler içinden veya kısık sesle okuyordu. Hz. Ali (r.a) yanına oğulları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’i çağırdı. Hz. Ali (r.a) oğullarına şu şekilde öğütte bulundu:

“Oğullarım! Sizlere Allah’a karşı takva üzerine yaşayan mümin olmanızı vasiyet ederim. sürekli doğruları söyleyin ve yetimlerin hakkını koruyun. Ahiret için iyi ameller işleyin, sıkıntıda olanlara yardımına koşun. Zalimlere karşı olup mazlumlara sürekli yardım edin. Allah’ın’ kitabı olan Kuranı kerim ile amel edin ve Allah yolunda olun oğullarım sizi hiçbir şey alı koymasın.”